Çocukken bir oyun oynarken başladığım, bugün iletişimin izlerini sürerken devam ettiğim yollardayım…
Gladyatör savaşları, taht mücadeleleri, gücün ve ihtişamın başkenti Roma… Çocukken oynadığım ilk ve tek online oyun Travian’dı. “En güçlü ve en savaşçı” olarak Romalılar’ı seçerdim; şehrim için alarm kurar, askerlerimi düzenli olarak köyleri yağmalamaya gönderirdim. O küçük dünyamda Romalı olmak, müthiş bir güç ve keyif demekti.
Bugün artık güçlü olmanın ve güçlü kalmanın savaşmaktan çok daha fazlası olduğunu fark edebilecek yaştayım. Hayata baktığım yerden güç; başta bilgiyle ve sonra sahip olduğum güzelliklerle, anlamlı anlarla ilintili. Ve işte bu anlar beni gerçekten güçlü kılıyor. Kitapların, hayatların, hayallerin ötesine uzanmak için daha fazlasını keşfetme arzum da belki bundan. Bir Romalı değilim ama en az onlar kadar yolları seviyor ve önemsiyorum 🙂
Omnes viae Romam ducunt — Tüm yollar Roma’ya çıkar! Roma’nın efsanevi ticaret yolları yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda iletişimin gelişmesinde de büyük rol oynamış. Bir iletişimci olarak beni en çok etkileyen tarafı da bu. Roma’nın yönetim ve ticaret için inşa ettiği yollar, bilgi akışı ve haberleşme açısından da işlevseldi. Yazılı iletişimde de öncüydüler: Lex Duodecim Tabularum (On İki Levha Kanunları) gibi hukuki belgeler, mektuplar ve resmi kayıtlarla iletişimi standartlaştırdılar. Forum Romanum (Roma Forumu) ise halkın toplanıp fikir alışverişinde bulunduğu, siyasi söylemin filizlendiği bir yerdi. Latincenin ortak bir dil oluşu sayesinde, Roma antik çağın iletişim merkezlerinden biri hâline geldi.
Belki de bu yüzden, çocukken “güç ve ihtişam” ile büyülendiğim bu şehir, büyüdüğümde iletişim tarihinin bir parçası olarak beni yeniden büyülemeyi başardı. Zamanlar geçse de Roma’nın çekiciliği aynı kalıyor.
Yine de kabul etmek gerek: Bugünden Roma’nın ihtişamının izini sürmek, tarih kitaplarında dolaşmak gibi bir şey… Colosseum (Flavianus Amfitiyatrosu), Forum Romanum ve diğer yapılar çocukluğumdan bu yana dinlediğim hikâyelerle anlam kazanıyor. Belki tarihin kendisini değil ama onun sahnesine tanık olmayı seviyorum. Görkemli yapılar arasında dolaşmak, hâlâ ayakta olmalarına hayret etmek, binlerce yıl önce kurulmuş bir şehrin kalıntılarına bugünden dokunabilmek…
Tüm dünyaya hükmetmiş bir imparatorluğun gücünü taş duvarlarda hissetmek… Roma’nın modern zamanlarda karşılığını ararken, yirmi birinci yüzyılda güç ve savaş dengesi üzerine yeniden düşünmek… Başladığım yerde, çocukluğumdaki savaşma ve kazanma tutkusuyla vedalaşırken Colosseum’da gladyatör dövüşlerini izleyen halkın coşkusu geliyor aklıma. Kim bilir, belki de bu yüzyılın insanı ile Roma halkı arasındaki tek fark artık bir arenada toplanmıyor oluşumuzdur (!)
Yine de bizler, yirmi birinci yüzyılın “modern ötesi” bireyleri olarak, bilginin en büyük güç olduğuna inanıyor; Roma’nın ihtişamı karşısında tüm turistik kaygılarımızı bir kenara bırakıp yeniden büyüleniyoruz. Belki de asıl güç, tıpkı Roma’nın yolları gibi, insanları ve bilgiyi birleştirebilmekte saklı: Bu yüzden Roma’nın büyüsü yüzyıllar sonra bile hâlâ bizi kendine çekiyor…








Bir yanıt yazın